Duygusal Boşluk




Nazan Öncel’in “Geceler Kara Tren” adlı şarkısı, ayrılık acısı ve özlemi yoğun bir şekilde hisseden birinin içsel dünyasını anlatır. Bu şarkısının herkes için ayrı bir yeri olduğu düşüncesindeyim çünkü çoğu kişinin başından geçen “ayrılık” sonrası yaşanan özlemi ve ayrılık sonrası ruh halini o duygusal boşluğu çok belirgin ve yoğun bir şekilde işliyor. İsterseniz sözlerine daha detaylı bakalım:

“Günlerdir kapımı, kimseler çalmıyor
Göğsümden içeri, yokluğun sızıyor
Bir demlik çayım var
Tütünüm de geçiyor”

Şarkı, bir kişinin sevgilisinden veya özlediği birinden ayrı olduğu bir dönemde yaşadığı duygusal boşluğu anlatıyor. İçindeki hüzün ve özlem, bir demlik çay ve tütünle geçiştirilmeye çalışılıyor gibi bir his yaratıyor. Bir demlik çay ve tütün gibi küçük ritüeller, bu duygusal boşluğu doldurmak ya da en azından hafifletmek için kullanılan unsurlar olarak işlev görüyor.

“Duvarlara yazdığım, her cümle ağlıyor
Evlerin ışıkları, tek tek sönüyor
Bu ev bu nağmeler peşimi bırakmıyor”

Bu bölümde de ayrılık ve özlem teması devam ediyor. İçinde biriken cümleler karşı tarafa ulaşamıyor sözlü veya yazılı şekilde iletilemeyen düşünceler, cümleler bir engele yani ayrılığa takılmış bu da duvar imgesi olarak karşımıza çıkıyor. İçinde biriken düşüncelerin veya duyguların ifade edilememesi ve bu duygusal yükün bir engel olarak hissedilmesi anlamında kullanılmış. İçsel konuşma, bu kişinin duygusal yalnızlığını ve içsel sıkışmışlığını ifade etmek için kullanılmış. Yazdığı cümlelerin ise ağladığını belirtiyor. Önceki şarkı sözü olan "Günlerdir kapımı, kimseler çalmıyor" ifadesinden yalnız olduğunu vurguladığını düşünürsek cümleleri duvarlara yazmak ifadesi yalnızlığını tekrar ifade eden bir söz gibi.

 "Evlerin ışıkları, tek tek sönüyor" ifadesi gece ilerledikçe, çevresindekilerin uyumaya gittiğini ve yavaşça sessizliğin hâkim olduğunu gösteriyor olabilir. Bu, şarkının karakterinin ayrılığın ve yalnızlığın getirdiği sessizlik ve izolasyonu vurgulayan bir detay. Evlerin ışıklarının tek tek sönmesi, bu kişinin içinde bulunduğu durumun bir yansıması olarak kullanılmış.

"Bu ev bu nağmeler peşimi bırakmıyor" ifadesi, bu kişinin yaşadığı bu ayrılık ve özlem durumunun onu sürekli takip ettiği ve hala etkisini sürdürdüğü şeklinde ediliyor. Ayrılık üzüntüsünün ondaki yıpratıcılığını ve bunaltıcılığını açıklıyor. Yaşadığı yer veya bu ayrılığın yaşandığı mekânın onun iç dünyasını sürekli olarak etkilediğini ifade ediyor. Bu yerle özdeşleşen duygusal acı ve özlem, onu terk etmiyor gibi bir his yaratıyor.

“Geceler kara tren, geceler
Yüklüyor bana seni, geceler
Bende bir resmin var, yüzüme bakmıyor”

Şarkı sözleri, duygusal bir hikâyeyi anlatırken ayrılık, özlem ve yalnızlık gibi insan deneyimlerini işlemeye devam ediyor.

    "Geceler kara tren, geceler" ifadesi, gece boyunca yaşanan bu duygusal acının ve yalnızlığın karakteri sarıp sarmaladığını ifade ediyor. Kara tren metaforu, bu yoğun duygusal yükün sürekli ve sakin bir şekilde ilerlediğini vurguluyor. “Kara tren” simgesi, halk imgeleminde yavaşlığın, gecikmenin sembolüdür. Gecenin yavaş yavaş ilerlediğinden bahsediyor olabilir. Tren ise acılarla da sevinç ve heyecanlarla da karşılanan bir tür taşıttır. Şarkıda geçen "tren" ayrılık acısını yaşatan kişiye ya da ona ait olan hiçbir şeyi bu duygusal boşlukta olan kişiye getirmiyor. Onun yerine karanlık bir gecede sadece bırakılan boşluğu daha derinleştiriyor.

    "Yüklüyor bana seni, geceler" ifadesi ise gece boyunca yaşanan düşüncelerin, özlem ve ayrılığın, karakteri etkileyerek ona sevgilisini hatırlatıyor. Bu, bu duygusal yükün geceleri daha da yoğunlaştığını anlatıyor gibi.

    "Bende bir resmin var, yüzüme bakmıyor" şarkı sözü acımasızlık yapan birini çağrıştırıyor. Beklenen tek şey bir avuç hatıra belki ama onun bile çok görülmesinden isyan ediyor gibi. Bu hatıra, sanki ona acımasızca yüz çeviriyor gibi anlatılıyor.

“Kollarım seni ister
Geceler yine seni
Ne baharın tadı var ne de yazın sevgili
Bir demlik günüm var, ömrüm de geçiyor”

    "Kollarım seni ister" ifadesi, karakterin hala bu kişiyi özlediğini ve ona duyduğu özlemi ifade ediyor.

    "Geceler yine seni" ifadesi, karakterin ayrılığın ve yalnızlığın getirdiği bu özlemi her gece tekrar yaşadığını ve bu kişiyi düşündüğünü ifade ediyor gibi. Geceler, onun için hala bu kişiyi hatırlamanın ve özlemenin zamanı gibi görünüyor.

    "Ne baharın tadı var ne de yazın sevgili" mevsimlerin güzellikleri bile bu kişi olmadan anlamsız hale gelmiş gibi hissediliyor.

    "Bir demlik günüm var, ömrüm de geçiyor" ifadesi ise belki de karakterin hayatının geri kalanının artık eksik olduğunu ve her günün bir ömür gibi hissettirdiğini anlatıyor. Bu, duygusal bir boşluğun hayatın daha geniş bir parçasını etkilediğini vurguluyor. Hayatın aslında çok uzun olmadığı ve vakit varken sevilen kişilerle o zamanı değerlendirmek isteyip yine de ona ulaşamadığını vurguluyor.

“Hiç mi aslı yok bunun?
Bu asılsız yüzlerin
Dudağımdan geçtin
Gözlerin yakmıyor”

Bu bölüm, karakterin özlem ve ayrılık duygularının zaman içinde nasıl değişebileceğini ve karmaşık bir şekilde işlenebileceğini yansıtıyor.

Bu sözler, gerçeklikle hayal arasındaki sınırları sorguladığını ve özlediği kişinin veya yaşadığı ilişkinin gerçekliği hakkında belirsizlik yaşadığını yansıtıyor olabilir. Belki de karakter, özlenilen kişinin kendisine veya ilişkiye ne kadar gerçek olduğunu sorguluyor. Bu kişi veya ilişki, belki de karakterin beklentilerini veya hayallerini karşılamıyor ve bu nedenle "asılsız" olarak algılanıyor.

    "Dudağımdan geçtin Gözlerin yakmıyor" karakterin artık bu kişiyi düşünmekten zevk almadığını veya bu düşüncelerin onu mutlu etmediğini gösteriyor gibi. Özlenilen kişinin hatırası, artık onun üzerinde aynı etkiyi yaratmıyor gibi hissediliyor. Aynı zamanda sözlerinin tükendiğini ve onun hakkında söyleyebileceği her şeyi söylediğinden bahsediyor olabilir. Karakterin özlediği kişiyi düşünmekten artık zevk almadığını veya bu düşüncelerin onu tatmin etmediğini yansıtıyor gibi. Daha önceki duygusal yoğunluğun azaldığını ve bu kişinin hatırasının artık aynı etkiyi yaratmadığını ifade ediyor olabilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçsel Bir Çatışma

kimlik arayışımızın paradoksu: arayan bulur mu?